26 Kasım 2009 Perşembe

Çöp Yürek

Yaşım ilerledikçe huysuzlaştığımı 20'li yaşların ortalarında olmama rağmen farkediyorum bir süredir... Yaşlanmanın güzelliklerinden bahseden ve hepimizin çevresinde olan o bilgeler(!) var ya... Yalan söylüyorlar, hem de bariz bir biçimde!
Yaşlanmak benim için anlamını şu sıralar "tahammül" kelimesinde buluyor. Aslında tahammülsüzlük... Uzun zamandır yaptığım, belki de bir biçimde yapmaya alıştırıldığım bir sürü lüzumsuz eylemin arasında boğulduğumu sezmekteyim ve bu sezgiyi ancak "Yaşlanıyorsun ondan oluyor hep..." benzeri düşüncelerle bilincimin çıkmaz sokaklarına yollamaya çalışıyorum. Halbuki bu da benim kendime söylediğim koca bir yalan! İki gün önce tahammül gösterdeğim birine bugün gıcık (evet kelimenin tam anlamıyla gıcık) oluyorsam ters giden birşeyler olmalı düzen(sizliğim)de... İnsanların kaygısız tavırlarına maruz kaldıkça huysuz ihtiyar damarım bir çatlak daha veriyor. E bir tanecik damar yüzünden de koskocaman bir canavar yaratmaya hiç niyetim yok. Tabii insan hayatına niyetlerin değil harekete geçişlerin yön verdiğini öğreneli oluyor birkaç zaman... Huysuz, uyumsuz vb. yaftaları göğsüme göğsüme yememek uğruna ne atraksiyonlar yaptığımı ben bile takip edemiyorum bazen ama o sınırsız tahammül çabalarımın lastiği yolda patlıyor işte! Öfkemi yöneltmem gerekenler uzun zamandır yanımdaysa bir de... İşte o zaman tadından yenmez bir huzursuzluk abidesi oluyorum. Huzursuzluğumu da öyle herkesle paylaşamam, kıymetlimdir nedense. Öyle uzuuun uzun içimde kalır,büyür (büyütürüm çünkü). Hoş büyütmeyip de ne yapayım? Huzursuzluğumu paylaşmam demek o huzursuzluğu yaratan ve/fakat kendisini sevmekten vazgeçmediğim biri oluyor genelde. Öyle zamanlar "ayıkla pirincin taşını"  anlarıdır haliyle... 3-5 cümle önce bahsettiğim canavar burdan besleniyor işte! Kendisini zaptetmekte şu sıralar zorlanıyorum. Tahammül uyuşturucu gibi birşey olmalı... Şimdi düşünüyorum da birçok öfke nöbetlerinin kıyısından döndüm sayesinde... Şu sıralar da bırakamıyorum kendisini bir türlü. Biliyorum bırakırsam gazabıma uğrayanlar olacak. Utanç verici bir durum bu biraz... İnsana kendisini ziyadesiyle ikiyüzlü hissettiren bir hırıltı sanki... "Tahammül etmediğin-edemediğin ne varsa hayatında, onlar lüzumsuz parçalarıdır serüveninin" gibi basit bir çıkarım yapmak istiyorum çoğu zaman fakat buna da el vermiyor yüreğim. Yufka yürekliliğimden bahsedecek değilim, acımasızlığın en değişmez ortak özelliğimiz olduğunu düşünürüm hatta. Ben daha çok "çöp" yürekli olduğum kanısına varmış bulunuyorum nedense... Kıyıp da içimden söküp atamadığım o kadar çok sevgi, ilgi, merhamet taneciği var ki bazen onlar yüzüden bunca sıkıldığımı düşünüyorum. Lüzumsuzlukları tahammül depomda farkedilmez bir basınçla küçücük çatlaklar yaratıp ruhumu zehirliyor sanki... Sızıntı yavaş olduğundan yüreğimi de çürütüp çöpleştiriyor belki de. Bu fikrin beni nasıl ürküttüğünü anlatmam pek mümkün değil tabii.Çöpleşmekten, kendi kendimi zehirlemekten, çevreme de bu zehri akıtmaktan korkuyorum artık. Çözümü nerde,nasıl bulurum onu da zaman gösterecek herhalde. 20'li yaşların ortaları bu sıkıntının çözümüne yardımcı olmayacaksa yaşlanmanın da bir anlamı kalmayacak ki... Huysuzluk katsayım yaşımla bir orantı kuracaksa yalnızlığın da peşlerine takılacağını sezer gibiyim. Yanılıyor olmayı istediğimi söylememe gerek yok. Bilgisayarımda bile varken bir çöp kutusu, zihnimde de böyle bir alan yaratacak cesareti kendimde bulduğumda içim rahatlayacak...